Üzüntü ve hayal kırıklığının sebebi onların yalan olduğu gerçeğidir. Tüm üzüntüler bedenlerde kilitli kalırlar. Bedenin hangi bölgesine kilitlediysek orada sıkıntı ve rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bu sıkıntılar ve rahatsızlıklarla baş etmenin tek gerçek yolu farkındalık ve bilinci yaratmaktan geçer. Yani farkındalığımızı genişletmek ve o sıkışıklığı eritecek kaynak olmaktan geçer. Ancak burada dikkatinizi çekmek istediğim farkındalık şudur ki; o üzüntüyü oraya nasıl ve ne ile kilitliyoruz. Buna bakalım derim.

Üzüntü yalan diyoruz. Neden? Çünkü çok ağırda ondan. Ama bizler ağır olan şeyleri çok derin ve yoğun yaşadığımız için onu gerçek yapmışız. Çok fazla gerçek gibi olmuş. Yani yalanlar gerçek, gerçekler de yalan olmuş. Bu sizler için acayip gelmiyor mu? Daha da ileri gidelim mi? Gerçeği görmek istemeye olan direncimiz yüzünden bedenimizde o kilitleri yaratıyoruz. İşin en acı tarafı da bu. Gerçeklerden kaçış. Kafamızı kuma gömmek ve kendini kandırmaya başlamak. Neden böyle bir seçim yapalım ki diyebilirsiniz? Ben de diyorum ki mutlu olmak için. Bu gerçeklikte mutlu olmanın tek yolu yalandan geçer.

Yalana hepimiz kızar ve dürüstlüğünde köleliğini hiç kimseye bırakmayız, güya değil mi? Evet, bizler herkese dürüst oluruz olmasına da. Ya kendimize? Tamamıyla kendimizi kandırarak geçiyor bunca hayat.

Eğer dışarıdan gelen herhangi bir güzel bir olayla enerjimiz yükseliyorsa zaten orada büyük bir yalanı tutuyordur. Bir başka zaman bu yükselişin tam tersinde olduğunda, yani dışarıdan gelen bizi yükselten şeyin fırtınası nasıl geldiyse, o fırtına bizden gittiğinde bilin bakalım bizi ne hale sokacaktır. Yerin dibine sokacaktır. İşte bizi bu kadar heyecanlandıran ya da yerden yere vuran dışarıdan gelen etkileri gerçek yapmak yalandır. Ama bu etkilerin, özellikle ayaklarımızı yerden kesen, bizi yalandan da olsa yükselten şeyleri çok seviyoruz. Ve gerçek olup olmadığını bile farkında olamıyoruz. Çünkü çok mutlu oluyoruz. Ya da çok mutsuz oluyoruz.

Olduğunda da bizi yere seren ya da yükselten hangi enerji ise, bizim nefsimizdir. Yani zaafımızdır. Yani yalanımızdır. Buradaki hendikap gerçek olandan kaçmamızın sebebi gerçekle nasıl ve ne şekilde baş edebileceğimiz konusundaki çaresizliğimizdir.

Burada olan şey, üzüntünün kilidi gerçeğe olan direncden kaynaklıdır. Sadece yalana olan direncden değil. Gerçeği gördüğümüzde kandırıldığımızdan dolayı tepki versek de, gerçekle yüzleşmek çok zor geldiği içindir. Gerçekle yüzleşebilmek için çok güçlü bir araca sahip olmak gerekir ki, hayatta kalabilelim. Yoksa yaşamak herkes için çok zor hale gelir. Eğer kaynakla bağlantıya sahipseniz sizin için o gerçek olan her ne ise onunla kucaklaşmak sadece anda olur. Yani anda değiştirebilirsiniz. Bu bir vaat değildir. Bu kaynak’ın gerçeğidir.

İnsanoğlu çok tuhaf gerçekten. Yalandan çıkmak ölüm gibi gelir. Ama yalanın içinde sahte mutluluklar, yalan hayatlar, mısh gibi yapmalar herkesin uyumlandığı bir dünyayı yaratır. Aslında bizleri gerçekten ölüme götüren şey yalanın içinde yalan hayatlar sürdürürek ölüme gitmektir. Bize ölüm gibi gelen gerçekle yüzleşmek ise, bizi gerçek yaşama kapı açacak olan ve hazzı dönüşmesini sağlayacak olan kilidi açar.

Böylece gerçeklere bakma cesareti ve yüreği olan kişiler bedenlerindeki kilitledikleri yaratılan o acıyı, kaynağın dönüştürücü enerjisi ile kolaylıkla değiştirir. Ve olması gereken, kaynağın huzurunda bedenlerde o huzura kavuşur.